7 Temmuz 2014 Pazartesi

Trot Lovers - Lovers of Music (2014)



Merhabalar, merhabalar,..

Ne çok zaman oldu ben yazmayalı.  Huylu huyundan vazgeçmez misali dizilerimi/filmlerimi/müziklerimi bırakmadım ama yazmaya da vakit bulamadım.

Güncel ve eğlenceli bir şeyler olsun istediğimden Trot Lovers hakkında yazacağım.  Sonra da High School King'den bahsedeceğim.  Niçin?  Çünkü çok eğlenceli ikisi de.

Sözü uzatmayayım.



Trot   kısaca açıklamak olursa 20. yüzyılın başkarında Kore'de ortaya çıkmış ve Japon, batı tarzı ve Kore müziğini biraraya getirmiş.  Maalesef 90'lı yıllarda popüleritesini kaybetmiştir.  Günümüzde ise Jang Yoon Jeong ve Bigbang üyesi Daesung tarafından bazı düzenlemelerle kullanılıyormuş.  Wikipedia'nın yalancısıyım.

Diziden bir Trot:
(okurken arka planda çalsın)



Jun Eun Hye - Choi Choon Hee

Dizimizin esas kızı Jung Eun Ji'yi Reply 1997'den hatırlarsınız.  Belki de Apink hayranısıznızdır :D
Kızımız Choi Choon Hee eski bir maraton koşucusudur.  Daha sonra spor merkezinde çalışmaya başlar ama aksilikler yüzünden işinden olur.  Babasıda borçları yüzünden sırra kadem basında kız kardeşine bakmak için uğraş vermek zorunda kalır.
Eun Ji'nin sesi ne kadar güzel olursa olsun, bu üçtür karakteri aynı.  Relpy 1997, That Winter ve Trot Lovers'da hırçın ve sürekli bağıran birini canlandırıyor.  Artık ciddi ciddi kızın böyle olduğunu düşünmye başlayacağım.  Umarım bir sonraki dizisinde başka bir karakteri canlandırır da ben de bu yazdıklarımdan utanırım :D
Twitter adresi: @정은지

Ji Hyun Woo - Jang Joon Hyun

Hak ettiği ünü yakalamasa da Queen In Hyun's Man'i bilen bilir, e haliyle oradaki bilginimizi de hatırlar.  Ben Ji Hyun Woo'nun askerden dönüp o hızla yeni bir diziye başlamasına sevinmiştim.  Malum Yoo In Ha'cık asker yolu bekliyordu iki senedir.
Gelelim karakterimize, Jang Joon Hyun tam bir Hallyu yıldızıdır.  Her esas erkek gibi o da kendini beğenmiş ve kibirlidir.  Tabi müzik şirketini değiştirince eski şirketi onu alaşağı eder, ününü söndürür.
Yıldızını tekrardan parlatmak için Choi Choon Hee'yi eğitmek zorundadır.
Not: Sevemedim bu karakteri.

Twitter adres: @지현우

Lee Se Young- Park Soo In

Park Soo In karakteri uyuz "kıskanç bir prenses" olduğu için daha fazla yazmadan geçeceğim.  I Miss You'dan hatırlanacağı üzere Lee Se Young tarafından canlandırılıyor.
Twitter adresi: @seyoung0703




Shin Sung Rok - Jo Geun Woo

En sevdiğimi en sona sakladım :D
Ah ben senden ne çok nefret ettim, ardından ne hakaretler ettim.
Shin Sung Rok'u You Who Came From The Stars zamanında hiç sevmezdim karaktteri yüzünden ancak Trot Lovers'da çok başka.
Müzik şirketinin varisi olduğu için bır yıllığına başkanlık koltuğunu devralma zorunda kalan ikinci oğlanımız (burada ağlayalım lütfen) Jo Geun Woo her ne kadar centilmen olsa da biraz unutkan ve lafını esirgemeyen biridir.  Ama diğer başkanlar gibi soğuk ve kibirli değildir.  Bkz. Master's Sun
Kızımızın daha önce işinden olmasına sebep olmuştu, bu yüzden başlangıçta pek iyi değillerdi.  Umarım kazanan ikinci oğlan olur :D


Ben kızın ailesinden de azıcık bahsetmek istiyorum.  Babasını Goong ve Playful Kiss'de kızlarımızın babasını oynayan şeker Kang Nam Ki acuşşi oynarken kız kardeşini de Jang Bo Bori Here'da esas kız Eung Bi/Bo Ri'nin küçüklüğünü oynayan Yoo Eun Mi canlandırıyor.  İki gangster ağabeyimiz de az eğlenceli değiller.

Diziye dramatroll'ün trolleri yüzünden başladım ve vazgeçemedim.  Müzikal dizileri seviyorsanız tavsiye ederim.  Sevmiyorsanız bile Shin Sung Rok için kesinlikle bir bakmalısınız, pek bir nev-i şahsına münhasır biridir :D



Uzunca tanıtım filmi:




Ben zaten araştırdım size zahmet olmasın:

Dizimiz 16 bölüm sürecek, şimdiden 6 bölümü çıktı bile.  Pazartesi ve Salı günleri yayınlanıyor. Şimdiden iyi seyirler.

29 Mayıs 2014 Perşembe

While You Were Sleeping


(devam edecek)

Not: Yazmayı bırakmadım ama çok yoğunum ve pek de üşengecim.  Bu da geleceğe not olsun ki nereden başlayacağımı bilemiyim :D

26 Şubat 2014 Çarşamba

Bugün Aslında Dündü - Groundhog Day


(Kısa..kısa..kısa)

Aslında Groundhog Day hakkında yazmayı planmalıyordum ancak geçtiğimiz günlerde yönetmeni Harold Ramis hayatını kaybetti ve ben de bugün quizime çalışmak yerine bunu seçiyorum.  Ama lütfen sırf yönetmeninden dolayı yazdığımı düşünüp ön yargılı olmayın çünkü gayet güzel ve klasikleşmiş bir filmdir.



Konumuz neydi?

Televizyon kanalında uzun yıllardır hava durumu sunucusu olup da bir türlü istediği bir kanal geçememiş ve kariyerin konusunda endişeli Phil Connors (Bill Murray) esas oğlanımız, ancak siz benim esas oğlan dediğime bakmayın çünkü kendisi birazcıcık orta yaşlıdır.  


Esas kızımıza gelecek olursak, Rita (Andie McDowell) ise kanalda yapımcıdır.  Esas oğlanımız ne kadar kendini beğenmiş ve bıkkınsa Rita'mız o kadar sıcak kanlıdır; maalesef Phil konusunda biraz fazla ön yargılıdır.
Olaylar Phil, Rita ve How I Met Your Mother izleyenlerin Lily'nin babası olarka hatırlayacağı Larry (Chris Elliott) geleneksel Dağ sıçanı Günü (bkz. Groundhog Day) ile ilgili program yapmak için Punxsutawney kasabasına giderler.  Gitmesine gider, üstüne programı da hazırlarken, derken...Phil yeni güne uyandığını düşünürken maalesef yine nefret ettiği Dağ sıçanı Günü'ne uyanır.  Ne denerse desin sürekli aynı güne uyanmaya devam eder.  Böyle yazınca belki sıkıcı gelebilir ama aynı güne tıkılı kalınca baya farklı şeyler deniyor...


Fazla Bilgi Göz Çıkarmaz

Filmimiz 1993 yılında çekildiğinden biraz nostalji yaşatacaktır ancak hala IMDB en iyi 250 film listesinde 174. olduğunu unutmamalıyız.  Ayrıca Vikipedi sağ olsun, Groundhog Day 2006 yılında kültürel önemi taşıyan filmler arasına seçilmiş ve ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmeye başlamış.  Böyle bir arşiv olduğunu da böylece öğrenmiş olduk.
Ben zaten araştırdım size zahmet olmasın:IMDBOnline izlemek için

3 Şubat 2014 Pazartesi

You Who Came From The Stars


Man  from the stars, my love from stars, you from another star şeklinde isimlerinin daha da türetilebileceği diziden bugün bahsetmek istiyorum :)

Zaten şu araki Asya dramalarını takip ediyorsanız illaki karşınıza You Who Came From The Stars çıkacaktır.
Kore dizilerinde genelde fantastik bir şey olacaksa işin içinde Gumiho olur ama Uzaylı'ların olduğu pek çok dizi de var ve bu da onlardan biri.
Ben genelde takip ettiğim oyunculara göre dizi seçerim ancak her ne kadar iki baş rolü de sevsem de diziye başlamama Yeppudaa fotoğraflı dizi film replikleri vesile oldu.

Şimdi konuya geçeyim, daha sonra oyuncuların geçmişine de değinirim :)

Dizinin esas oğlanı Do Min Joon genç yaşına rağmen üniversitede profesördür.  Tam olarak hangi dersin hocası çözemedima ma insan ilişkileri ve onların psikolojik tepkileri üzerine bölümün konusuna göre incelemeleri oluyor.
Tabi bütün bunlar buz dağının sadece görünen tarafıdır, çünkü Min Joon aslında 400 yıl önce Joseon döneminin Kore'sine dünyamıza çok benzeyen bir gezenden gelmiştir, ancak onu bizde ayıran farklı yetenekleri (zamanı durdurma, mükemmel derece uyma, hızlı koşma, vb.) ve yaşlanmıyor olmasıdır.
Min Joon Dünya'ya geldiği ilk gün Yi Hwa adında genççe bir kızla tanışır ancak kaderlerinde birlikte mutlu olmak yoktur. Dahan sonra Min Joon kendini dış dünyaya kapar ve tek arkadaşı Jang Young Mok dışında herkesle iletimini sınırlı tutar.

Esas kızımız Cheon Song Yi Kore'nin aktristidir.  Bir çok kişi yüzüne karşı onu taparcasına severken arkasından dedikodusunu yapmaktan geri kalmaz çünkü kızımız bolca despot, baya da egoisttir. Tabi herkese karşı böyle değil, yakın arkadaşı Yoo Se Mi'yi hep koruyup kollar (ileride bu kızdan iyi kazık yiyecek).

Song yi'nin Min Joon'un yan dairesine taşınmasıyla patlak verir.  Daha sonra Min Joon kızımızın 12 yıl önce trafik kazasından kurtardığı 400 öncesinde kalmış Yi Hwa'ya benzeyen kız olduğunu öğrenir ancak açık etmez.  bütün bunların üstüne Song Yi bir aktirisin ölümünden dolayı zan altına alınıp oyunculuk sektöründen dışlanınca olaylar gelişir, ve hikaye romantikleşir.

Tabi ben böyle ayrıntılı anlatıyorum ama bunlar daha başlangıç çünkü dizide henüz çözülmemiş bir sürü olay var ve yan karakterlerde sağ olsunlar hiç boş durmuyor.

Peki diziyi diğerlerinden ayıran nedir?

Fazlasıyla komik!
Özellikle esas kızımızı canlandıran Gianna Jun mimikleriyle, tavırlarıyla rolün hakkını veriyor ve "başkası bu kadar iyi oynayamazmış" dedirtiyor. Tabi bunun dışında pek çok komiklikler de mevcut dizide :D
Bölüm sonlarındaki kesitler de cabası :D

Oyuncuları hem başarılı hem de popüler 
Kim Soo Hyun'u Dream High'da izleyip çok beğenmiştim (sesinin bunda etkisi büyük), ancak tarihi dizileri pek sevmediğimden sonra sadece Secretly Greatly 'de izleme şansım olmuştu.  
Hem samimi moduna alışmışım ama dizideki soğuk hallerin hakkını veriyor.
Hep Asyalı -genellikle Koreli- oyuncuların güzelliği beni şaşırtır ancak Gianna Jun'un bu konuda zirve olduğunu düşünüyorum, yeteneğini eleştirmek benim haddime olmadığından bu kısmı es geçeceğim.
Herkes onu My Sassy Girl 'le (bkz Benim Hırçın Sevgilim'in orjinali) çok sevmiş olsa da ben Il Mare (bkz. Göl Evi'nin orjinali) zamanından seviyorum.

Zaten ikisi daha önce Thieves 'de birlikte oynadıklarından uyumsuzluk sorunu olmamıştır.

Secret Garden, The Greatest Love, Little Black Dress ve son olarak da Queen In Hyun's Man'de izlediğim ve her seferinde daha çok sevdiğim Yoo In Na dizide kızımızın gölgesinde kalmaktan sıkılmış ve öfkeli yakın arkadaşı Se Mi'yi canlandırıyor.



Kim Chang Wan ise benim için dizinin en bomba yan rolü.  Uzaylımızın arkadaşını canlandırsa da onu derleyip topluyor, gerektiğindeyse tribini de esirgemiyor :D
Eminim bir iki K-drama izlediyseniz Chang Wan acuşşiyi bir yerlerde görmüşsünüzdür, ben Coffee Prince'le tanıdım, bırakmadım :)



Sountrackleri/OST'ları güzel



Benim favorilerim:


1 Şubat 2014 Cumartesi

Edgar Allan Poe - Annabel Lee

Merhabalar, 

Sanırım arayı yine açar gibi oldum, ancak şiir kitaplarına daldım ve filmlerden de dizilerden de ha kotum ha kopucam.

Aslında bazen böylesinin daha doğru olduğunu düşünmüyor değilim.  Bunun sebebi ise eskiden yaşamış insanların hayatını merak etmem.  Dürüst olmak gerekirse bu meraktan biraz fazla, ancak tutkudan az.  Şimdi siz anlamıyorsunuz, belkide "ne saçmalıyor bu?" diye söylenmeye başlamışsınızdır.  Televizyon hayatımıza girdiğinde ne kadar çok olumsuz şey oldu (çünkü insanlık olarak her şeyin suyunu çıkarmakta bir markayız); tabi ben u sınıfa girmiyorum çünkü ben televizyon olan bir hayata girdim, yani televizyonsuz bir hayat nasıl bilimiyorum, deneyimleme fırsatım pek olmadı.  Ama internetsiz bir hayatı bilidğimden bu konuda karşılaştırma şansım var.

Şey aslında ben bir şiir paylaşıp çıkacaktım ama konudan koptum.

Her neyse, uzun lafın kısası eskiden teleziyon&internet yokken daha mı mutlulardı?  Daha çok mu eğleniyorlardı?

Cevabı size kalmış :D
Benim diyebileceğim, arada azıcık şiir okuyun.  Belki eskilerden bir şiir okursanız geçmiştekiler gibi düşünebilirsiniz. 

 O yüzden yazının esas amacı Annabel Lee benim önerim :)  Hem Matthew Gray Gubler'dan dinlemek başka güzel.



Annabel Lee

uzun yıllar önceydi
deniz kıyısındaki bir krallıkta
belki bilirsiniz, bir kız yaşardı
annabel lee adıyla
ve bu kızoğlankız hiçbir şey düşünmezdi
bence sevilmek ve beni sevmekten başka.

o da ben de çocuktuk
bu krallıkta deniz kıyısındaki
ama aşktan da öte bir aşkla sevdik ben ve Annabel Lee
öyle bir aşk ki kanatlı serhapları göklerin
kıskanmıştı onu ve beni

ve bu yüzden uzun zaman önce
bu krallıkta deniz kıyısındaki
bir rüzgar esti bir buluttan, üşüterek
güzel Annabel Lee'mi,
öyle ki soylu yakınları geldi bu yüzden
ve alıp götürdüler onu benden
bir mezara kapatmaya
bu krallıkta deniz kıyısındaki

melekler yarımız kadar mutlu olmayan gökte
kıskanıp durdu onu ve beni
evet neden buydu
bu deniz kıyısındaki krallıkta herkesin bildiği gibi.
ki o rüzgar esti buluttan geceleyin
üşüten ve öldüren Annabel Lee'mi

ama çok daha güçlüydü aşkımız aşklarından
bizden daha büyük olanların
bizden daha bilge olanların
ve ne melekler yukarıdaki göklerde
ne de şeytanlar altında denizin
ayırabilir ruhumu ruhundan
güzel Annabel Lee'nin

çünkü ay doğmaz asla hayalini getirmeden
güzel Annabel Leenin
ve yıldızlar çıkmazlar ama parlak gözlerini hissederim ben
güzel Annabel Lee'nin

ve böylece uzanırım yanısıra bütün gece vakti
sevgilimin-sevgilim-hayatım ve gelinim

o deniz kıyısındaki mezarda
onun mezarında, uğuldayan denizin kıyısındaki.




Not: Yazının girişin fazlasıyla tutarsız ve pejmürde olduğunun farkındayım, bu yüzden sağlam kafayla oturup büyük bir bölümünü sileceğim :)

22 Ocak 2014 Çarşamba

My Mad Fat Diary - 2. Sezon

Özledik, özledik, -ve son kez- özledik!

1. sene olmuş neredeyse izleyeli ve yeni sezon beklemek kadar çileden çıkartan başka bir şey daha olmasa gerek.  Bir de topu topu 6 bölümden oluşunca bir sezon daha bir fena.
tamam, kendi düşüncelerimi bir kenara bırakıp devam edeceğim.

Lütfen 1. sezonu izlemediyseniz şöyle buyurun :)

Takipçilerinin bildiği üzere 1. sezon biraz tanışma faslıydı.


İçi yumuşak dışı sert büyük boy çikolatalı kurabiyemiz Rae hastahane ortamından kurtulmuştu.






hafif sürtük Chloe'nun da yardımıyla kendi çevresini kurmuş,





yetmemiş üstüne de aşık olmuştu. (bkz. Archie, Finn )




Tabi her şey böylesine toz pembe geçmemişti kurabiyemiz için.  Annesinin tekrardan evlenmesiyle ilgili sorunlar Rae için pudra şekeri sayılır.

Bir de şişko(!) Tix'imizi unutmamalıyız, o da en son yoğum bakımdaydı :(






Archie, sonrasında Finn'de mutluluğu buldu ama bakalım elinde tutabilecek mi?  Hele ki okula geri dönüyorken, upss ağzımdan kaçırdım.

2. sezonda kızımız Rae okula geri dönüyor!!!
Zaten okulu vaktinde psikolojisin in bozulmasında baya etkiliyken şimdiki dönüş zor olacakmış gibi gözüküyor. Artık Fiin'le olduğundan daha kolay atlatmasını umuyorum.
Tabi Finn'le ilişkisi nasıl gider bilinmez.

Videonun altında 13 Ocak yazsada siz inanmayın, şubattan önce yeni bölüm yok :(

Ve 2. sezonda sürprizler beklediğin diğerleri:

Şapkasız tanımak zor ama evet, Danny

Biz Oasis şarkısıyla kapatalım :D

Ben zaten araştırdım size zahmet olmasın:
Finn karakterini canlandıran Nico Mirallegro'nun twitter adresi (Hollyoaks'ın emo Newt'iymiş kendisi O.o)



11 Ocak 2014 Cumartesi

Portobello Cadısı - Paulo Coelho

"Eğer bütün kelimeler bitişik olsaydı bir anlam çıkmazdı ya da en azından anlamı çıkarmak çok zor olurduBoşluklar çok önemlidir."


Paulo Coelho okuyanlar herkes onun mistik sözlerinden payını almıştır.
Hikayeleri, olayları unutsak da damağımızda kalan tadı hatırlarız.  İşte böyle benim için de Portobello Cadısı böylesine değerli.  
Kitabı okuyalı 5 seneden fazla olduğu için yanlış anlatmak yerine arka kapak yazısıyla devam edeceğim.

Gizemli bir kadının öyküsü Onu yakından tanıyan, belki de hiç tanımayan dostlarının ağzından Kim olduğumuzdan emin olmasak da, kendimize karşı her zaman içten olma cesaretini nasıl ediniriz? Paulo Coelho, yeni romanı Portobello Cadısı’nda bu sorunun yanıtını arıyor. Portobello Cadısı, Athena adlı gizemli bir kadının öyküsünü, onu çok iyi tanıyan -ya da hiç tanımayan- yakınlarının ağzından anlatıyor. 
İnsanlar bir gerçeklik yaratıyorlar, sonra da kendi yarattıkları gerçekliğin kurbanı oluyorlar. Athena işte buna başkaldırdı ve bunun için büyük bir bedel ödedi… 

Heron Ryan, gazeteci.

Athena, duygularımı biraz olsun göz önüne almadan kullandı ve yönlendirdi beni. Hocamdı, kutsal sırları aktarmayı, aslında hepimizde var olan o bilinmeyen gücü uyandırmayı üstlenmişti. O yabancı denize atıldığımızda, bize yol gösterenlere körü körüne güveniriz, çünkü bizden daha fazla bildiklerine inanırız… 

Andrea McCain, tiyatro oyuncusu. 

Athena’nın en büyük sorunu, 21. yüzyılda yaşayan bir 22. yüzyıl kadını olması ve bu gerçeği hiç gizlememesiydi. Bir bedel ödedi mi? Kuşkusuz, ödedi. Ama coşkuyla taşan gerçek benliğini bastırsaydı, çok daha büyük bir bedel ödeyecekti. Durmadan başkaları ne der diye kaygılanan, kırgın ve mutsuz biri olacaktı. Deidre O’Neill, Edda diye biliniyor.

Portobello kitabı akıcı bir olay örgüsüne ve bolca sürprizle doluydu.  
Umarım beğenerek okursunuz :)