26 Şubat 2014 Çarşamba

Bugün Aslında Dündü - Groundhog Day


(Kısa..kısa..kısa)

Aslında Groundhog Day hakkında yazmayı planmalıyordum ancak geçtiğimiz günlerde yönetmeni Harold Ramis hayatını kaybetti ve ben de bugün quizime çalışmak yerine bunu seçiyorum.  Ama lütfen sırf yönetmeninden dolayı yazdığımı düşünüp ön yargılı olmayın çünkü gayet güzel ve klasikleşmiş bir filmdir.



Konumuz neydi?

Televizyon kanalında uzun yıllardır hava durumu sunucusu olup da bir türlü istediği bir kanal geçememiş ve kariyerin konusunda endişeli Phil Connors (Bill Murray) esas oğlanımız, ancak siz benim esas oğlan dediğime bakmayın çünkü kendisi birazcıcık orta yaşlıdır.  


Esas kızımıza gelecek olursak, Rita (Andie McDowell) ise kanalda yapımcıdır.  Esas oğlanımız ne kadar kendini beğenmiş ve bıkkınsa Rita'mız o kadar sıcak kanlıdır; maalesef Phil konusunda biraz fazla ön yargılıdır.
Olaylar Phil, Rita ve How I Met Your Mother izleyenlerin Lily'nin babası olarka hatırlayacağı Larry (Chris Elliott) geleneksel Dağ sıçanı Günü (bkz. Groundhog Day) ile ilgili program yapmak için Punxsutawney kasabasına giderler.  Gitmesine gider, üstüne programı da hazırlarken, derken...Phil yeni güne uyandığını düşünürken maalesef yine nefret ettiği Dağ sıçanı Günü'ne uyanır.  Ne denerse desin sürekli aynı güne uyanmaya devam eder.  Böyle yazınca belki sıkıcı gelebilir ama aynı güne tıkılı kalınca baya farklı şeyler deniyor...


Fazla Bilgi Göz Çıkarmaz

Filmimiz 1993 yılında çekildiğinden biraz nostalji yaşatacaktır ancak hala IMDB en iyi 250 film listesinde 174. olduğunu unutmamalıyız.  Ayrıca Vikipedi sağ olsun, Groundhog Day 2006 yılında kültürel önemi taşıyan filmler arasına seçilmiş ve ABD Ulusal Film Arşivi'nde muhafaza edilmeye başlamış.  Böyle bir arşiv olduğunu da böylece öğrenmiş olduk.
Ben zaten araştırdım size zahmet olmasın:IMDBOnline izlemek için

3 Şubat 2014 Pazartesi

You Who Came From The Stars


Man  from the stars, my love from stars, you from another star şeklinde isimlerinin daha da türetilebileceği diziden bugün bahsetmek istiyorum :)

Zaten şu araki Asya dramalarını takip ediyorsanız illaki karşınıza You Who Came From The Stars çıkacaktır.
Kore dizilerinde genelde fantastik bir şey olacaksa işin içinde Gumiho olur ama Uzaylı'ların olduğu pek çok dizi de var ve bu da onlardan biri.
Ben genelde takip ettiğim oyunculara göre dizi seçerim ancak her ne kadar iki baş rolü de sevsem de diziye başlamama Yeppudaa fotoğraflı dizi film replikleri vesile oldu.

Şimdi konuya geçeyim, daha sonra oyuncuların geçmişine de değinirim :)

Dizinin esas oğlanı Do Min Joon genç yaşına rağmen üniversitede profesördür.  Tam olarak hangi dersin hocası çözemedima ma insan ilişkileri ve onların psikolojik tepkileri üzerine bölümün konusuna göre incelemeleri oluyor.
Tabi bütün bunlar buz dağının sadece görünen tarafıdır, çünkü Min Joon aslında 400 yıl önce Joseon döneminin Kore'sine dünyamıza çok benzeyen bir gezenden gelmiştir, ancak onu bizde ayıran farklı yetenekleri (zamanı durdurma, mükemmel derece uyma, hızlı koşma, vb.) ve yaşlanmıyor olmasıdır.
Min Joon Dünya'ya geldiği ilk gün Yi Hwa adında genççe bir kızla tanışır ancak kaderlerinde birlikte mutlu olmak yoktur. Dahan sonra Min Joon kendini dış dünyaya kapar ve tek arkadaşı Jang Young Mok dışında herkesle iletimini sınırlı tutar.

Esas kızımız Cheon Song Yi Kore'nin aktristidir.  Bir çok kişi yüzüne karşı onu taparcasına severken arkasından dedikodusunu yapmaktan geri kalmaz çünkü kızımız bolca despot, baya da egoisttir. Tabi herkese karşı böyle değil, yakın arkadaşı Yoo Se Mi'yi hep koruyup kollar (ileride bu kızdan iyi kazık yiyecek).

Song yi'nin Min Joon'un yan dairesine taşınmasıyla patlak verir.  Daha sonra Min Joon kızımızın 12 yıl önce trafik kazasından kurtardığı 400 öncesinde kalmış Yi Hwa'ya benzeyen kız olduğunu öğrenir ancak açık etmez.  bütün bunların üstüne Song Yi bir aktirisin ölümünden dolayı zan altına alınıp oyunculuk sektöründen dışlanınca olaylar gelişir, ve hikaye romantikleşir.

Tabi ben böyle ayrıntılı anlatıyorum ama bunlar daha başlangıç çünkü dizide henüz çözülmemiş bir sürü olay var ve yan karakterlerde sağ olsunlar hiç boş durmuyor.

Peki diziyi diğerlerinden ayıran nedir?

Fazlasıyla komik!
Özellikle esas kızımızı canlandıran Gianna Jun mimikleriyle, tavırlarıyla rolün hakkını veriyor ve "başkası bu kadar iyi oynayamazmış" dedirtiyor. Tabi bunun dışında pek çok komiklikler de mevcut dizide :D
Bölüm sonlarındaki kesitler de cabası :D

Oyuncuları hem başarılı hem de popüler 
Kim Soo Hyun'u Dream High'da izleyip çok beğenmiştim (sesinin bunda etkisi büyük), ancak tarihi dizileri pek sevmediğimden sonra sadece Secretly Greatly 'de izleme şansım olmuştu.  
Hem samimi moduna alışmışım ama dizideki soğuk hallerin hakkını veriyor.
Hep Asyalı -genellikle Koreli- oyuncuların güzelliği beni şaşırtır ancak Gianna Jun'un bu konuda zirve olduğunu düşünüyorum, yeteneğini eleştirmek benim haddime olmadığından bu kısmı es geçeceğim.
Herkes onu My Sassy Girl 'le (bkz Benim Hırçın Sevgilim'in orjinali) çok sevmiş olsa da ben Il Mare (bkz. Göl Evi'nin orjinali) zamanından seviyorum.

Zaten ikisi daha önce Thieves 'de birlikte oynadıklarından uyumsuzluk sorunu olmamıştır.

Secret Garden, The Greatest Love, Little Black Dress ve son olarak da Queen In Hyun's Man'de izlediğim ve her seferinde daha çok sevdiğim Yoo In Na dizide kızımızın gölgesinde kalmaktan sıkılmış ve öfkeli yakın arkadaşı Se Mi'yi canlandırıyor.



Kim Chang Wan ise benim için dizinin en bomba yan rolü.  Uzaylımızın arkadaşını canlandırsa da onu derleyip topluyor, gerektiğindeyse tribini de esirgemiyor :D
Eminim bir iki K-drama izlediyseniz Chang Wan acuşşiyi bir yerlerde görmüşsünüzdür, ben Coffee Prince'le tanıdım, bırakmadım :)



Sountrackleri/OST'ları güzel



Benim favorilerim:


1 Şubat 2014 Cumartesi

Edgar Allan Poe - Annabel Lee

Merhabalar, 

Sanırım arayı yine açar gibi oldum, ancak şiir kitaplarına daldım ve filmlerden de dizilerden de ha kotum ha kopucam.

Aslında bazen böylesinin daha doğru olduğunu düşünmüyor değilim.  Bunun sebebi ise eskiden yaşamış insanların hayatını merak etmem.  Dürüst olmak gerekirse bu meraktan biraz fazla, ancak tutkudan az.  Şimdi siz anlamıyorsunuz, belkide "ne saçmalıyor bu?" diye söylenmeye başlamışsınızdır.  Televizyon hayatımıza girdiğinde ne kadar çok olumsuz şey oldu (çünkü insanlık olarak her şeyin suyunu çıkarmakta bir markayız); tabi ben u sınıfa girmiyorum çünkü ben televizyon olan bir hayata girdim, yani televizyonsuz bir hayat nasıl bilimiyorum, deneyimleme fırsatım pek olmadı.  Ama internetsiz bir hayatı bilidğimden bu konuda karşılaştırma şansım var.

Şey aslında ben bir şiir paylaşıp çıkacaktım ama konudan koptum.

Her neyse, uzun lafın kısası eskiden teleziyon&internet yokken daha mı mutlulardı?  Daha çok mu eğleniyorlardı?

Cevabı size kalmış :D
Benim diyebileceğim, arada azıcık şiir okuyun.  Belki eskilerden bir şiir okursanız geçmiştekiler gibi düşünebilirsiniz. 

 O yüzden yazının esas amacı Annabel Lee benim önerim :)  Hem Matthew Gray Gubler'dan dinlemek başka güzel.



Annabel Lee

uzun yıllar önceydi
deniz kıyısındaki bir krallıkta
belki bilirsiniz, bir kız yaşardı
annabel lee adıyla
ve bu kızoğlankız hiçbir şey düşünmezdi
bence sevilmek ve beni sevmekten başka.

o da ben de çocuktuk
bu krallıkta deniz kıyısındaki
ama aşktan da öte bir aşkla sevdik ben ve Annabel Lee
öyle bir aşk ki kanatlı serhapları göklerin
kıskanmıştı onu ve beni

ve bu yüzden uzun zaman önce
bu krallıkta deniz kıyısındaki
bir rüzgar esti bir buluttan, üşüterek
güzel Annabel Lee'mi,
öyle ki soylu yakınları geldi bu yüzden
ve alıp götürdüler onu benden
bir mezara kapatmaya
bu krallıkta deniz kıyısındaki

melekler yarımız kadar mutlu olmayan gökte
kıskanıp durdu onu ve beni
evet neden buydu
bu deniz kıyısındaki krallıkta herkesin bildiği gibi.
ki o rüzgar esti buluttan geceleyin
üşüten ve öldüren Annabel Lee'mi

ama çok daha güçlüydü aşkımız aşklarından
bizden daha büyük olanların
bizden daha bilge olanların
ve ne melekler yukarıdaki göklerde
ne de şeytanlar altında denizin
ayırabilir ruhumu ruhundan
güzel Annabel Lee'nin

çünkü ay doğmaz asla hayalini getirmeden
güzel Annabel Leenin
ve yıldızlar çıkmazlar ama parlak gözlerini hissederim ben
güzel Annabel Lee'nin

ve böylece uzanırım yanısıra bütün gece vakti
sevgilimin-sevgilim-hayatım ve gelinim

o deniz kıyısındaki mezarda
onun mezarında, uğuldayan denizin kıyısındaki.




Not: Yazının girişin fazlasıyla tutarsız ve pejmürde olduğunun farkındayım, bu yüzden sağlam kafayla oturup büyük bir bölümünü sileceğim :)